MUCİZE-Yİ MUHAMMEDİYE!
Esselamüaleyküm
Muhterem Kardeşlerim!
Selam, sevgi, muhabbetlerimle sizleri Ulu Mevla- ma ezel ve
ebed teslim ederek sohbetime başlarım.
Ulu Yaratanım cümlemizi feyzine mazhar kılsın. Kutsi ve ulvi
emanete hizmet etmekte yardımcımız olsun. Bizi bize bırakmasın. Yed-i
kudretiyle/kudret eliyle bizleri korusun.
Rabbimize her an, her nefes muhtacız. Onun için Hak mürşitler
her nefes zikrullah verdiler. Abdestli olmayı telkin ettiler. Maddî ve manevî
temizliği öğrettiler. Öyle temiz, öyle sade bir hale getirdiler ki… Aman Allah’ım!
Bu güzelliğin tarifi mümkün değil!
Bu temizlikten, bu sadelikten beklenen bir doğuş vardır.
Zulmetler nura gark olacak/karanlıklar aydınlanacak, gerçekler zahir
olacak. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.)’in doğuşu tecelli edecek.
İşte o zaman “Hak geldi, batıl gitti” [1] sırrı
gerçekleşecek. Bu ayet-i kerî-menin hakiki manası o kadar derin ki dil tariften
aciz.
-Peki bu nasıl olur, nasıl gerçekleşir efendim?
Mürşid-i kamillerin telkiniyle tarifiyle onların emrine itaatle,
telkinine sadakatle gerçekleşir. O zaman, on sekiz bin aleme sığmayan, mekan
ittihaz edilmeyen Mevla-yı Müteal buyuruyor ki: “Ben mümin kulumun
kalbindeyim.”
Muhterem Dostlar!
Gönlünde, ruhunda, vicdanında Ulu Yaratanına tertemiz yer
vermek, nefsî mücadelede muzaffer olup kutsi ve ulvi davayı gerçekleştirebilmek
ve O’nu aynen korumak ne mutluluk!
Aman Allah’ım! Bizi bize bırakma. Rahmetine, merhametine en
çok muhtaç olduğumuz zaman. Hadis-i kutsinde buyuruyorsun: “Kulumu sevdim mi
gözünden gören, dilinden söyleyen, kulağından duyan, elinden işleyen ben
olurum. Ben kulumun diyeti olurum.”
Aman Allah’ım, bunları bilmek, söylemek ne güzel ne güzel! Ya
aynen yaşamak, haliyle hallenmek, zevkiyle zevkyap olmak? Tarife, ifadeye sığar
mı!
Ulu Yaratanım!
Yine yalvarıp niyaz edeceğim. Bu hali bize ve bütün ihvanımıza
ihsan et. Bizleri şuhud ve tefekkür üzere yaşat. Hidayet ettiğin zümre-yi salihînden
ezel ebed ayırma.
Ayet-i Kerimende “De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun.
Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet
eder” [2]
buyuruyorsun Mevlam. O yol ki hidayet olunanların yolu. Hakk'ı-batılı
seçenlerin yolu. Kur’an yolu. Uruç ve nüzul edenlerin yolu. Bu yolda rehber
Peygamber Efendimiz (s.a.) Habi-binin yolunda yürümekte yardımcımız ol.
Muhterem Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (s.a.) bize Kur'an-ı Kerim’i, sünnetini ve
Ehl-i Beytini emanet etmiştir. Birçok zamanlar ifade ettiğim gibi yine ifade
edeceğim: İnciler, deryalarda bulunur. Kur'an-ı Kerim, bütün incileri içinde
taşıyan sonsuz bir ummandır, hikmetler hazinesidir.
Allah ve Resulü’nün arasında cereyan eden İlâhî haberleşmedir.
Kulağımızı Kur'an-ı Kerim’in kalbine koyalım. O’nun aşkına, sevgisine, muhabbetine
tutulalım. O’nunla konuşalım. O, bizim tercümanımız. Derdimizin devası. O bize
sesleniyor: “Bana ancak temizlenenler dokunabilir.” [3]
İlâhî emirleri kapsayan, iyiliği emreden, kötülükten
sakındıran Kur'an-ı Kerim’le sevişip bağdaşabiliriz. O, mana itibariyle Hakk’ın
sır hazinesi. Lafız itibariyle Mucize-i Muhammediye. Beşeri zulmetten kurtaran/in-
sanlığa ışık tutan, zalime haddini bildiren, yetimin, mazlumun hakkını
koruyan bir kitaptır.
Ezel ve ebed insanlık O’nun huzurunda aciz kalacaktır. O’nun
harim-i ismetine, naz ve niyazına; ancak mürşid-i kamilin telkini ile terbiyelenmiş,
kesafetten letafete, maddeden manaya geçmiş olanlar girebilir. Hakk’ı kendisine
diyet edinmiş, güzel ahlak ile örnek bir mümin olduğunu ispat etmiş zat-ı
muhteremler o hali yaşayacaklar. Ama ifade edecek dil bulamayacaklar. Kelam,
ilim O’nu anlatamaz. Yürü hâl ehli ol kali n’idersin!
Muhterem Müminler!
Peygamber Efendimiz (s.a.)’e tâbi olmak, O’nun yolundan
gitmek, o yolda O’na itaat etmek asıl görevimizdir. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim’inde
“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.
Allah'tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” [4] buyuruyor.
Başka çıkar yol yok. Saadet, kurtuluş Muhammedî Melamet’te. Þeriatsız
Hakikat, bedensiz ruha; hakikatsiz Þeriat da ruhsuz bedene benzer. Hakikat
incileri Þeriat deryasında bulunmaktadır. O İlâhî kanun, Peygamber Efendimiz
(s.a.)’in koyduğu kurallar o kadar güzel ki beşer bunu idrakten acizdir. Aman
Allah’ım, ne kadar güzel, ne kadar kıymetli şeyler!
Þeriat-ı Garra-i Ahmediye’de yalan yok, haram yok, dedikodu
yok, sûizan/kötü şeyler yakıştırmak yok. İlâhî emirlere itaat var. Namaz
kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekat vermek, İlâhî emirlere sımsıkı sarılmak
var.
Kur'an-ı Kerim; Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.)’in
devlet nizamı, idareciliği, ahkamı, mucize-i Muhammediyesi. Onun özetini Veda
Haccı’nda hutbe yapmış. O veciz konuşma ne kadar güzel, ne âdilane. Rabbim bizi
bu yoldan ayırma.
Dostlar!
Birkaç hadîs-i şerifini acizane ifade etmeye çalışacağım.
Peygamber Efendimiz (s.a.) buyuruyor ki:
“Kendisi tok, komşusu aç yatan bizden değildir.”
“Müslim-gayrımüslim hiç ayrım yapmaksızın mahlûkat-ı
Huda’ya karşı merhametli davranınız ki gökyüzündekiler de size merhamet etsin.”
Ve yine:
“Kimse kimseye üstün değildir.”
“İşçinin alın teri kurumadan hak ettiği ücreti verin.”
“Kabilecilik yoktur, ruhbanlık yoktur. Sınıf kavgası
yapmayın”
“Tefrikaya düşmeyin. Allah'ın ahkamına, emirlerine sımsıkı
sarılın. Siz mümin kardeşlersiniz. Aranıza fitne-fesat girmesin.”
Muhterem Efendiler!
Mümin kardeşlikte eşitliği, kardeşliği, sevgi ve muhabbeti
bize tarif ve telkin eden Allah’ın Resulü “Ben de sizin bir mümin
kardeşinizim.” diyor.
Dur ve düşün! Rica edeceğim, başını iki elinin arasına al ve
derin derin düşün: Allah’ın Resulü, sevgilisi, yapıştığı iman halkasında çığır
açmış. Tek başına ihtilal yapmış. Hakiki inkılabı gerçekleştirmiş. Dinin
kurucusu. İki cihan serveri, nebiler nebisi, hatemü’l-enbiya efendimiz bize
kardeşliğini ilan ediyor. Bu mucizevî bir hitap! Rabbim, ne eşitlik, ne tevazu,
ne muazzam ifade!
Yine düşün: Hz. Muhammed Mustafa (s.a.) bize kardeşim
diyor. O’na layık kardeş nasıl olmalıdır?
Ey peygamber kardeşi!
Silkelen artık! O Ulu’l-azîm Peygamberin (s.a.) açtığı yoldan Þeriatıyla,
tarikat-ı Muhammediyesiyle Hakikat-i Ahmediye’siyle marifet-i İlâhîyeye ulaşmanın
azmi, iştiyakı içerisinde ol. “Din nasihattir.” telkininin size bu yolu
açacağından şüphemiz yoktur.
En büyük şeref, meziyet mümin olmaktır. İman-ı kamil ve amel-i
salih sahibi olalım. Salih ameller işleyeceğiz. İbadat u taatımızı en güzel
şekilde, tertemiz yerine getirmeye çalışacağız.
Hakikat, Þeriat’ın içerisinde. Onun için şer’i hükümlere
riayet etmeyenlerin, Peygamber Efendimiz (s.a.)’in gösterdiği yoldan
yürümeyenlerin Ulu Peygamberimiz (s.a.)’in hakikatine vasıl olmaları mümkün değildir.
Onlar vâris sayılamazlar.
Eskişehir’de bir sohbetimde: “Çok dikkat edin. Hz. Muhammed
Mustafa (s.a.) bize gelsin, dirilsin, bizimle sohbet etsin. Sevsin bizi bağrına
bassın. O’na layık ev, O’na layık ümmet, O’na layık kardeş olalım!” demiştim.
Aman Allah’ım, ne güzel, ne kadar güzel!
Muhterem Dostlar!
Ne kadar hamd etsek, şükretsek, her nefes zikrullah yapsak az
değil mi?
Ulu Allahım!
Rızan için kılınan, miraç olan namazdan bizi hissedar eyle;
mahrum eyleme. Orucu ve orucun hakikatini bizlere tattır.
Mevlam!
Bütün ihvanımıza ve din kardeşlerimize senin yolunda
haccetmek, zekat vermek, İlâhî emirlere itaat etmek ihsan eyle. İtimat kazanıp
isbat-ı vücut ederek şehadete yükselmek, görerek, bilerek, yaşayarak şehadet
getirmek nasip eyle
Muhterem Kardeşlerim!
On beş günlük seyahatimde birçok hallere şahit oldum. Bazen
sevindim. Gördüğüm aşk, sevgi, muhabbet, Allah'a bağlılık ve zikir, şer’i
hükümlere itaat beni çok memnun etti.
Bazen de çok üzüldüm. Ağladım, sabahlara kadar uyuyamadım.
Allah'a dua ve niyaz ettim: Ulu Allah’ım! Hepsine aynı telkin, aynı tövbe, aynı
nasihat veriliyor. Ne oluyor da bazıları alabildiğine aşka, zevke dalıyor ve
bazıları maalesef, maattessüf/ne yazık ki imandan sonra tekrar eski
hallerine dönüyorlar.
Ne oldu size? Ne oldu da Allah ve Resulü’nün sırat-ı müstakîm
olan yolundan inhiraf ettiniz/saptınız? Allah, dinini teyid edecek/sağlamlaştıracak,
kendisine hizmet verecek ne müminler yaratmaya muktedirdir.
Tövbe etsinler, pişman olsunlar, ağlayıp gözyaşı döksünler.
Allah'tan af dilesinler. Sonra af kapıları kapanır da -Allah korusun- dönüşü
olmayan bir akıbete yuvarlanır giderler.
Özü, sözü birdir ehl-i tevhidin
Hak yolda kardeşler beraber gidin.
Dostlar!
İlâhî emirlere itaat edeceğiz. Al denileni alacağız, at
denileni atacağız.
Ümmetin fesada gittiği bir devirde ne mutlu Peygamber
Efendimiz (s.a.)’in Þeriat’ına, hakikatine, sünnetine bağlananlara.
Ne mutlu Hakk'ı-batılı seçen, iyi ve kötüyü fark edenlere!
Ne mutlu yaratılış gayesini bilenlere!
Ne mutlu emrolunduğu gibi doğru olup emre itaat, telkine
sadakat gösterenlere!
Ne mutlu Hakk’ı Hak bilip Hakk’a ittiba edenlere, batıldan
kaçınan salihler topluluğuna.
Allah’ım, bizi ve ihvanımızı, ihvanımızı ve bizi bu
zümrelerden ayırma.
Hak mürşidin gösterdiği yoldan, zikirle fikirle, tefekkürle
yürümek, murakabeli/kontrollü olmak, hikmet ve hakikatleri tahsil etmek
ihvanımızın en güzel kazancı olacaktır. Bu kazançlar yok olmaz. Bunlara paha
biçil- mez. Allah’ım muhafazasını nasip eyle.
Evimiz her haliyle Peygamberimiz (s.a.)’in razı olduğu ev
olsun. Çocuklarımıza Allah ve Resulü’nü sevdirelim. Korku ve baskıyla değil,
aşkla zevkle muhabbetle onları kazanmaya çalışalım. Aile birliklerimizde sevgi,
muhabbet hakim olsun. Bütünleşelim. Dışarıda kalanlar, mahrum kalırlar.
Allah'a sonsuz hamd ü sena, habibine nihayetsiz salat ve selam
olsun. Hepinizin geçmiş Ramazan Bayramınızı ve gelecek Kurban bayramınızı can ü
gönülden tebrik ederim. Bayramın gerçek manasına ve hakikatine nail olmamız
için Ulu Mevla’dan dua ve niyaz eder, hepinizi Allah ve Resulü’ne emanet
ederim.
Bâki Huda’ya emanet olunuz.
Þu bir gerçek ki tulûat/doğuş bu. Allah'ın lütfu.
Mevlam böyle istiyor. Uzun yazdığım için beni bağışlayın. Yazmak ve yazmamak
kayıtlarından Hak mürşidin telkiniyle azadeyiz.